“Çocuk yüzünden...” cümlesini kurmamak için

“Evlilik aşkı öldürür” derler ya çocuk içinde kariyeri öldüreceğini söyleyenler mevcut. Kariye yapmak   belli bir süre hayatınız rölantiye girer. Çocuğun bakımı konusunda çözümler bulmanız mümkün lakin doğuma yaklaşılan süreçte ve doğum sonrası takip eden 1-2 ayda isteseniz de istemeseniz de o rölantiye girmek zorundasınızdır. Vücudunuzun iyileşmesi, çocuklu hayata alışmanız kaçıncı çocuğunuz olursa olsun mutlaka zaman ister. gerçekten zorlu bir süreçtir.

Peki ya sonrası,

Çalışan anne olmak kolay değildir. Çocuğunu eksik bırakma duygusu, özlem, bencillik yapıyormuş hisleri, çevre baskısı hepsi üst üste gelince pek çok çalışan anne çalışmayan anne olmayı tercih eder. Sonuç ise pek de umulan gibi olmaz ne yazık ki . Çalışmaya üretmeye alışan kadın, üretmediği ve rutinleştiği hayatı içerisinde kapana kısılmış gibi hisseder.

Herkes tabiî ki aynı değil,

Bu anlatımımı yanlış anlamayın. Tabi ki her işi bırakan anne kendini kötü hissetmez. Bu nokta da anlamak gereken annenin neden işi bıraktığı. Eğer çocuklu hayatında bambaşka misyonlar taşımayı hedefliyorsa kadın, işi bırakma neden ve isteği tamamen kendi dışında olan zorunluluk ve baskılar değilse, her şey bambaşka oluyor. Çünkü kendi istekleri ve amaçları için işi bırakan anneler zaten çocuklu hayatlarında da pek çok konuda ilerleme kaydediyor. Sosyal anlamda hareket ediyor. Evden yapmak istediği şeyleri yapıyor. Çocuğunu tüm hayat planları içerisinde doğru noktaya koyabiliyor. Örneğin kariyer sahibi anne işi bırakıyor ama evde kitap yazıyor, bir blog açıp binlerce anneye sesleniyor, evden sürdürebileceği işlere yelken açıyor.  Yani işi bırakmanın tek amacı çocuğa bağımlı yaşamak olmuyor. Sadece hayatın yeni koşullarında tercih ettiği yönde kendi gelişimine devam ediyor.

Tıp okumuş anne çalışmalı…

Bir de bu düşünce var. Mesleğinizin önemine göre, çocuğun bırakılıp bırakılamaması. Eğer mesleğiniz uzun ve meşakkatli yollardan elde edilen, kolay kolay herkesin yapamadığı tarzda bir meslekse çocuğa bakıcının bakmasında sakınca yoktur sanki. 6 yıl tıp okumuş annenin hastaneye dönmesi doğaldır ama çıraklıktan gelmiş kuaför annenin çalışmak istemesi yadırganır onun evde kalıp çocuğuyla ilgilenmesi daha doğrudur. Sanki tabiri caizse yeterince adam olamamıştır. Tam tersi de aynı tepkiyi alabilir doktor anne nasıl olup da işi bırakmak ister boşuna mı okumuştur?

Bunlar dış tanımlamalar, ya siz kimsiniz

Aslında kadın kendi kararını net şekilde kendi vermelidir. İster çocuğuna adar kendini ister işine adar. Burada ki “adar“ kelimesini yanlış anlamayın. Aslında bu kelime “neyden beslendiğinizle” alakalıdır. Her insan bir şeylerden beslenir. Bu bazen işinizdir, bazen çocuğunuz, bazen sosyal ağlarınız, bazen günün 2 saatini vereceğiniz bir iğne oyası. Hiç fark etmez. Beslendiğiniz şeyi doğru tahlil ettiğiniz de ister çalışın, ister çalışmayın mutlaka huzurlu olursunuz.

“çocuk yüzünde…”

Kimse “çocuk yüzünden..” diye başlayan bir cümle kurmak istemez.
“Müdür olabilirdim ama çocuk yüzünden işi bıraktım, gerçi çocuk her şeyden önemli…”
Annenin kurduğu bu cümle aslında elde edebileceği huzur karşılığında tüm dünyanın olmasını söylediği şeyi yaptığı gerçeğidir ve çoğu zaman bu gerçek anneyi sadece mutsuz bir kadına dönüştürür.
Aslında aynı şey tam tersi içinde geçerlidir.
“Çocuğumla olmak istiyorum ama işte ödemeler para lazım işi bırakamıyorum.”
Aslında iki annenin de özde derdi aynıdır.
amalar ve zorunluluklar…

Ya nasıl olacak..

Hayat sorumluluklar ve zorunluluklarla doludur. Mecbur olduğumuz ayrıntılarımız vardır, tolerans gösterebileceklerimiz ve çözüm bulabileceklerimiz.Önce kulaklarımızı tüm dünyaya kapatıp, tüm önyargı ve standartları geride bırakıp “ben ne istiyorum” diye sorun kendinize. En bencil şekliyle de cevap verin. Unutmayın sormak ve cevap vermek hiçbir şeyi değiştirmeyecek kimseye zarar vermeyecek sadece siz ne istediğinizi anlayacaksınız o kadar.
Ben ne istiyorum – Çalışmak istiyorum ama… “ama yok amasız cümleler kurun.”
Ben ne istiyorum  - Evde olmak çocuğumla birebir ilgilenmek istiyorum ama… “ama yok unutmayın..”
Mesela : Ben hem çocuğumla ilgilenmek hem de çalışmak istiyorum.
Koşulları değerlendirin kaç saat çalışabilirsiniz, çalıştığınız süreçte çocuğunuzla kim ilgilenebilir, mesleğiniz uzun saatlerimi kapsıyor, mesleğinizin esnek yanları var mı?
Diyelim ki ; Çalışmak istiyorsunuz ama işiniz 8.00 – 18.30 saatleri arasında bu sürede size göre çocuğunuzu bırakmak için fazla uzun. Üstelik bu kadar uzun çalışmaya yada bu kazanca fazla ihtiyacınız yok. Siz sadece üretici olmak sevdiğiniz işi yapmak istiyorsunuz. Arada kaldınız diyelim ki size göre ; hem çalışıp hem de çocuğunuzdan en fazla 6 saat ayrı kalabilirsiniz.
-işte sizin hem çocuk hem iş adına huzurunuzun anahtar cümlesi artık belli “6 saatlik iş bulabilirim”
Diyelim ki ; Çalışmak zorundasınız ama çocuğunuzu bırakmak istemiyorsunuz. Hatta daha keskin bir durumunuz var, çalıştığınız işten ayrılmanız halinde sizi geçindirecek benzer bir iş de bulsanız koşullar çok değişmiyor. Peki bu zorunluluklar altında nasıl hem çocuk hem de iş adına huzur elde edeceksiniz?
-O zaman anahtar kelimeniz “süre” sizin zamanı daha iyi kullanmanız mecbur olduğunuz iş saatleri sonucunda kalan zamanda neler yaptığınızı kontrol etmeniz gerek. “Varsın çamaşır bulaşık geç saate kalsın ben çocuğumla ilgileneceğim” diyip eksik kaldığınızı düşündüğünüz çocuğunuzla daha uzun vakit geçirebilirsiniz mesela . Zamanı doğru kullanmak ve çocukla kaliteli vakit geçirmek üzerine yazılmış yüzlerce kitap var bunlardan destek alabilirsiniz.

Her şey toz pembe mi?

Böyle anlatınca hayat sanki bir anda toz pembe olacak gibi değil mi? Ve içinizden “hadi ordan..” diyorsunuz belki de. Asla hayat sürekli veya bir anda toz pembe olmaz ancak Goethe der ki : “yapacağınız düşündüğünüz ya da yapabileceğinize inandığınız şey her neyse başlayın. Zira hareket, içinde  sihir, erdem ve güç barındırır.” Siz de içinizde ki sihir, erdem ve gücü çıkarttığınızda hayat toz pembeye yakın bir hale gelecektir.

Hadi kağıt kalem alın ve yazın…

Bu sabah çocuklar uyanmadan bir kağıt kalem alın ve yazın “ne istiyorum – ne istemiyorum” .“ama”ları kullanmayın, sadece yazın sonra onları mecburi, toleranslı ve çözüm bulunabilir olarak sınıflandırın. Önce çözüm bulunabileceklerden yola çıkın sonra tolerans yaratabilecekleriniz için çalışın ve bunları düzene koyduğunuzda “mecburi” dediklerinize tekrar bakın çünkü çok şaşıracaksınız. Eledikleriniz sayesinde mecburi sandıklarınızın da büyük kısmının mecburi olmadığını göreceksiniz. Yeniden sınıflandıracak ve dingin huzurlu halinizle mecbur sandıklarınız içinde çözümler üreteceksiniz. En sonundan gerçekten mecbur olduklarınızı sırtlanmaksa artık zor gelmeyecek.  Çünkü artık bencil olduğunuzu düşünmeden, huzurlu ve dingin haldesiniz.

O mecburiyetleri bile seveceksiniz. Her şeyi kendi isteğinizle yaptığınızı düşünseniz de ve tamamen mutlu bile olsanız yapın bunu. Eğer gerçekten her şey yolundaysa bir kat daha mutlu olursunuz. Diğer yandan yazarken yolunda gitmeyen şeyleri keşfederseniz gün içerisinde yaşadığınız sebepsiz streslerin kaynağını bulmuş olacaksınız.
Sevgilerle…